Peygamber’den başka herhangi birisinin abdest suyu, saçı teri veya bedeninden arta kalan herhangi bir şeyden bereket ummak câiz değildir

20.10.2011 10:43

Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’den başka herhangi birisinin abdest suyu, saçı, teri veya bedeninden arta kalan herhangi bir şeyden bereket ummak câiz değildir.Aksine Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem--’in bedeni ve bedeninin dokunduğu her şeye hayır ve bereketler vermesinden dolayı Allah Teâla bunları sadece Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’e has kılmıştır.

Bu nedenle sahabe-Allah ondan râzı olsun-, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- hayatta iken olsun, öldükten sonra olsun, ne kendilerinden birisiyle, ne Hulafâ-i Râşidin ile, ne de başka birisinden bereket ummuşlardır (teberrükte bulunmuşlardır).

Bu ise sahâbenin,  bereket ummanın yalnızca Rasûlullah         -sallallahu aleyhi ve sellem-’e has olduğunu bildiklerini göstermektedir.Zirâ Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-den başkasından bereket ummak, insanı şirke ve Allah Teâlâ'dan başkasına ibâdet etmeye götürür.

Aynı şekilde Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’in şânı, zâtı, sıfatı veya bereketiyle Allah Teâlâ'ya tevessülde bulunmak, bu konuda herhangi bir delil bulunmadığı için câiz değildir.Çünkü bu davranış, insanı şirke ve Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- hakkında aşırı gitmeye götürür.Ayrıca sahabe-Allah onlardan râzı olsun-  böyle bir şey yapmamışlardır.Şayet bu işte hayır olsaydı, bizden önce onlar bunu yaparlardı.Yine bu davranış, Edille-i Şer’iyyeye de aykırıdır.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

 

{وَلِلَّهِ الأَسْمَاءُ الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا} [سورة الأعراف من الآية: 180]

(Azametinin kemâline delâlet eden) en güzel isimler, Allah’ındır. O halde o güzel isimlerle O’na duâ edin (O’ndan isteyin).”[1]

Allah Teâlâ bu âyette filancanın şânı, hakkı veya bereketi ile duâ etmeyi emretmemiştir.

Yine, güzel isimleri ve izzet, rahmet veya kelâm gibi yüce sıfatlarıyla Allah Teâlâ’ya duâ etmek câizdir.

Sahih hadislerde haber verildiği üzere, noksansız sözleri, izzet ve kudretiyle Allah Teâlâ’ya sığınmak câizdir.

Yine, Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’i sevmek, Allah Teâlâ’ya ve elçisi Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’e  îmân etmek ve salih amellerle tevessülde bulunmak câizdir.

Nitekim “Mağara Arkadaşları Kıssası” buna örnektir. Kıssanın özeti şöyledir: Bizden önceki topluluklardan birisinde üç arkadaş yolda giderlerken sağanak bir yağmura yakalanırlar. Sağanak yağmurdan korunmak için bir mağaraya sığınırlar. Mağaraya girer girmez dağdan yuvarlanan kaya mağaranın girişini onların üzerine kapatır.Kayayı kaldırmaya güçleri yetmez. Bunun üzerine bu durumdan kurtulmak için kendi aralarında müzâkere ederler ve sonunda yaptıkları salih amellerle Allah Teâlâ’ya yalvarmaktan başka hiçbir şeyin kendilerini kurtarama-yacağına karar verirler.Ardından Allah Teâlâ’ya yalvarıp O’ndan yardım istemeye başlarlar.Üç arkadaştan birincisi, anne ve babasına iyilikte bulunmasını vesile kılarak yalvarmaya başlar. Bunun üzerine kaya biraz aralanır ancak dışarı çıkacak imkânı bulamazlar. İkincisi, imkânı olduğu halde zinâdan vazgeçmesini vesile kılarak yalvarmaya başlar.Bunun üzerine kaya biraz daha aralanır, ancak yine dışarı çıkacak imkânı bulamazlar.Üçüncüsü ise emâneti sahibine iâde etmesini vesîle kılarak yalvarmaya başlar.Bunun üzerine kaya kapıdan uzaklaşıp ortadan kalkar ve hep beraber dışarı çıkıp giderler.

Bizden önceki kavimlerin birinde meydana gelen bu ibretli kıssayı haber veren bu hadis, Buhârî ve Müslim’in sahihlerindedir.

Benim bu cevapta anlattıklarımı, başta Şeyhülislâm İbn-i Teymiyye ve öğrencisi İbn-i Kayyim ile Abdurrahman b. Hasan “Feth-ül Mecid” adlı kitabında açıklamışlardır.

Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- hayatta iken onunla tevessülde bulunan âmâ sahâbînin hadisine gelince; Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in Allah Teâla’ya duâ etmesiyle birlikte gözleri görmeyen bu sahâbînin gözleri görür hâle gelmişti.Bu olay, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’in duâsı ve şefaati ile olan bir tevessüldür.O’nun şânı ve hakkıyla olmamıştır.Nitekim rivâyet edilen hadiste bu olay açıktır.

Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- kıyâmet günü insanlar arasında hüküm ve kıyâmet günü cennet ehlinin cennete girmesi için şefaatçi olacaktır.Bunlar, dünya ve âhirette Peygamber             -sallallahu aleyhi ve sellem- ile tevessülde bulunmanın şekillerindendir.Bu tevessül, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’in duâsı ve şefaatiyle yapılan tevessüldür.İslâm âlimlerinin de belirttikleri gibi bu teves-sül, O’nun zâtı veya hakkı ile yapılan tevessül değildir. Bu âlimler, daha öncede zikrettiğimiz gibi, Şeyhülislâm İbn-i Teymiyye ve öğrencisi İbn-i Kayyim ile Abdurrahman b. Hasan’dır.

 

@  @  @  @  @



[1] A’râf Sûresi: 180 


onlinevarWebsite counterkisi girdi toplam