Çağımızda Allah Teâlâ'nın varlığını ve O’nun rubûbiyyetini ispat etmek için birçok araştırmalar yapılmakta,

20.10.2011 03:20

 soru

Çağımızda Allah Teâlâ'nın varlığını ve O’nun rubûbiyyetini ispat etmek için birçok araştırmalar yapılmakta, kitaplar yazılmak-ta ve konferanslar düzenlenmektedir. Fakat bu araştırmalar, kitaplar ve konferanslar, rubûbiyet tevhîdinin ayrılmaz bir parçası ve onun gereği durumunda olan ulûhiyet tevhîdini delil olarak göstermemektedirler.Bunun sonucu olarak ulûhiyet tevhîdi bilin-memekte ve hafife alınmaktadır.

Bundan dolayı dünya ve âhirette kurtuluşa ermenin temeli, gelmiş-geçmiş bütün peygamberlerin dâvetlerinin anahtarı ve bu meselenin temelini oluşturan ulûhiyyet tevhidininin önemini açıklar mısınız?

cevap

Allah Teâlâ, kulları üzerindeki hakkını açıklamaları, kullarını yalnızca kendisine ibâdet edip başkasına ibâdet etmemeye ve her türlü ibâdeti yalnızca kendisine yapmaya dâvet etmeleri için peygamberler göndermiş ve kitaplar indirmiştir.Her ibadetlerini ihlaslı olarak kendisine yapmalarını kullarına emretmiştir. Çünkü, insanların çoğu, Allah Teâlâ’nın onların Rabbi, yaratıcısı ve rızık vereni olduğunu biliyorlardı.Fakat onlar, Nûh-aleyhisselâm-’ın kavmi ile onlardan sonraki kavimlerde olduğu gibi, bilmediklerinden dolayı insanlar atalarını ve kendilerinden öncekileri taklit edip Allah Teâlâ’ya ortak koşmuşlardır.

Nitekim İslâm’ın ilk yıllarında Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- de kavmini Allah Teâlâ’yı birlemeye yani tevhide dâvet ettiğinde, kavmi bunu çirkin görmüş ve bunu kabul etmeyip kibirlenmişti.

Nitekim Allah Teâlâ, bu konuda onların şöyle dediklerini

haber vermektedir:

{أَجَعَلَ الآلِهَةَ إِلَهًا وَاحِدًا إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ} [سورة ص الآية: 5]

“O (Muhammed), (o kadar çok) ilâhları nasıl oldu da tek bir ilâh yaptı? Doğrusu, (haber verdiği ve insanları ona dâvet ettiği) bu, ne tuhaf bir şeydir.”

Allah Teâlâ yine onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:

{إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لا إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ * وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوا آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُونٍ} [سورة الصافات: 35- 36]

“Onlara, ‘Lâ ilâhe illallah’ denildiği (bu söze dâvet edildik-leri ve ona aykırı olan şeyleri terketmeleri istendiği) zaman, (mü’minlerin söyledikleri gibi söylemeyip) bu sözü söylemekten kibirlenirlerdi.Onlar: ‘Deli bir şâirin demesiyle mi ilâhlarımıza tapmayı bırakacağız? derlerdi.”

Yine başka bir âyette şöyle buyurmaktadır:

{إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ} [سورة الزخرف من الآية: 23]

(Nimetlerin kendilerini şımarttığı ileri gelenler): ‘Atalarımızı bir dîn üzere bulduk ve biz de onların yoluna uyarız’ (derlerdi).”

Bu anlamda daha pek çok âyet vardır.

Bundan dolayı müslüman âlimlerle hidâyet dâvetçilerinin ulûhiyet tevhîdinin hakikatini insanlara açıklamaları gerekir.Aynı şekilde ulûhiyyet tevhîdi ile birlikte rubûbiyyet tevhidi, isim ve sıfatlar tevhidi arasındaki farkları insanlara açıklamaları gerekir. Çünkü birçok müslüman bu farkları bilmemektedir ki kâfirler nasıl bilebilsinler.Kureyş müşrikleriyle diğer araplar ve geçmiş ümmetle-rin geneli, Allah Teâlâ’nın kendilerini yaratan ve kendilerine rızık veren olduğunu çok iyi biliyorlardı.Nitekim Allah Teâlâ onlara  bunu huccet ikâme etmiştir. Çünkü Allah Teâlâ onların yaratıcısı,

 Sâd Sûresi: 5

 Sâffât Sûresi: 35-36

 Zuhruf Sûresi: 23


onlinevarWebsite counterkisi girdi toplam